Bizim kuşak
Bu “çoban ateşi”ni yaktık ya? Dumanını görenler oluyor tabii. E içlerinde “nedir bu duman” diye merak edenler de çıkıyor.
Nerden biliyorum?
Az da olsa “bu ne iş?” diye soranlar oldu da oradan biliyorum.
O az sayıdaki meraklı içinden biri şunları yazmış:
“Kusura bakmayın; moruk demişsiniz ama, sanki genç-orta kuşaktan gibisiniz. Öyle 70-80 yaştakilerin ağdalı dili yok sizde.
Her şeyi gırgıra alıyorsunuz gibi. Siz yaştakilerin geçim derdi, emekli maaşı, bel ağrısı, prostat, tansiyon, torun torba sıkıntısı olur; çevremizde bunları görüyoruz. Okumuş kuşaktakiler de memleket meselesi, tarihten dersler konusunda konuşmayı severler. Sizde bunlar yok! Yaktığınız ateş gençleri ilgilendirmez, 70 yaş üstündekilerin de uğraş alanına girmez. Bu ateş çabuk küllenir gibi.”
Ee yaşama moruk gözüyle bakmak farklı tabii. O gruba girmeden o kuşaktakilerin gördüklerini görmek pek kolay olmaz. Hele yaşamın satır aralarındaki ayrıntıyı fark etmek mümkün değildir.
Şimdi şu bize laf giydiren meraklının merakını gidereyim, satır satır.
Ama her sohbette minik bir ayrıntı yer alacak. Bir kıvılcım olacak. Görünür olan ama önemsenmediği için görülmeyen; görülmediği için de düzeltilmeyen, düzeltilmediği için de yaşamımıza kirli bir leke gibi yapışıp kalan ayrıntılar… Kıvılcım onlar.
Diyeceksiniz ki “bunları kim fark edecek ve de bunların kime ne faydası olacak?”
Bu alışılagelen ve olağanlaştığı için pek de fark edilmeyen ayrıntıların moruk sohbetlerinde konuşulmuş olmasının kime ne yararı olduğunu bilemeyeceğiz.
Bakarsınız “büyük sözü” dinleyen birileri çıkar. Gerçi bize bi yararı olmaz da ayrıntıyı algılayana olabilir.